28 Ocak 2017 Cumartesi

BOSNA HERSEK - MOSTAR

MOSTAR

Sevgili Blog, sana bu satirlari Hüseyin ile birlikte yaziyorum. Kendisi bana bu yazimda destek verecek... Evet Hüseyin nerden baslasak acaba? Her ne kadar gezide bulunmasa da genel kültür ve birikimiyle aradaki acigi kapatacakmis. :) Pocitel'den Mostar'a dogru yola cikiyoruz... Yolda kisa bir Besiktas hikayesi dinliyoruz: Anlatilanlara göre Besiktas ilk kuruldugunda rengi kirmizi beyazmis. Balkan Savasi sirasinda Besiktas'in 12 oyuncusu birden sehit düsünce takimin renkleri siyah beyaza dönüstürülüyor ve rivayete göre tüzükte de Balkanlar geri alinana kadar bu renklerin siyah beyaz kalacagi anlatiliyor. Ancak Hüseyin'in internet arastirmasina göre biraz uydurma bir hikayeymis bu... :) Neyse ben de zaten futbolla hic ilgilenmiyorum, ilgilenen varsa buyursun arastirsin! 



Biz kendi hikayemize dönelim... Neretva nehrini takip ederek olagan üstü bir dogal guzellik icerisinde yolumuza devam ediyoruz. Manzara o kadar nefes kesici ki sol tarafa bakinca sag tarafta kacirdiklarima üzülüyor; saga bakinca da sol'da göremediklerimin yasini tutuyorum resmen!



Aklimda o anlarin heyecani ile ilk hikayemi anlatmaya basliyorum. :) Josip Broz Tito 'nun hayatinda gectigimiz bu yollarin özel bir önemi var... Zira kendisi Monarsiye bas kaldirdigi sirada ilk ciddi sinavini tam da buralarda veriyor. Partizanlari (destekcileri) ile birlikte monarsiye isyan bayragi acinca "saray" da hic gecikmeden yakalama emri cikariyor. (Ne kadar tanidik hikayeler degil mi :) ) Tam da gectigimiz bu güzel yerlerde partizanlari ile birlikte monarsinin askerlerine karsi 3 gün boyunca direniyor. Tren yolunu patlatarak direnisteki ilk önemli basarisini kazaniyor :)



Genel Bilgi

Harika bir yolculugun ardindan Mostar'a variyoruz. Mostar Hüseyin'in deyimiyle Istanbul gibi iki yakali bir sehir... Neretva nehri sehri ikiye bölerken ünlü Mostar köprüsü de birlestiriyor... 

Mostar Bosna Hersek'te Hersek bölgesinin en büyük sehri olup Osmanli Imparatorlugunun Bosna'daki idari merkezi konumundaydi. Pre historik dönemlerde dahi yerlesim yeri olan bu güzel sehir simdiki adini Mostar köprüsünden aliyor. 

1468'de Osmanli idaresine gecen sehrin adi o zamanlar Köprühisarmis. Her osmanli sehri gibi ticaretin döndügü carsi ve yerlesim yerlerinin oldugu mahalle olmak üyere iki kisimdan olusuyormus. O zamanlar simdiki köprünün yerinde ahsaptan yapilmis baska bir köprü varmis... Sultan Sülayman'in emri ile 1566 yilinda Minar Sinan'in ögrencisi Mimar Hayreddin tarafindan 99 basamakli 28 metre boyunda, 20 metre yüksekliginde ve 4 metre eninde bu muhtesem köprü insaa ediliyor. Edilir edilmez de bu sehir bölgenin moda deyimle parlayan yildizi oluyor :) Mostar Köprüsü Osmanli'nin Balkanlarda geriye biraktigi en önemli mimari yapi olarak kitaplara ve bloglara geciyor...



Evliya Celebi'nin gökkusagina benzettigi ve "16 ülke gezdim hic bu kadar yüksek bir köprü görmedim" dedigi bu köprü ilginc gelenekleri de beraberinde getirmis. Söylenenlere göre evlenmek isteyen genc adamlar nisanlilarina kendilerini ispat etmek icin dügün öncesi köprüden Neretva nehrine atlarlarmis.. 

Köprünün hazin sonunu nasil yazsam diye düsünürken Hüseyin cok güzel bir benzetme buldu: "Müslüman ve Hristiyan bölgeleri birbirine baglayan köprü hosgörünün ve kültürel zenginligin simgesi; köprünün 1993 yilindaki Bosna - Hirvat savasinda yikilmasi ise hosgörünün ve cok uluslulugun reddedilmesinin simgesi." 2004 yilinda Türkiye'nin de büyük destegi ile orjinaline benzer bir sekilde tekrar insaa edilen Mostar köprüsü UNESCO'nun Dünya Mirasi Listesi'nde yer almaktadir. 

Kücüklügü, sadeligi, dogalligi ve en cok da tas evleri ile insani "emeklilikte de buralarda yasasam" diye düsündüren bu güzel sehri bol bol adimladiktan sonra güzel bir restaurantta köfte yiyoruz.



Ziyaretcisine Notlar

Nasil Bir Sehir: Hüseyin'e göre Yüzüklerin Efendisi filminnde elflerin yasadigi bir yere benziyor.. Bende söyle hissetim: Sanki Osmanli döneminde yasayan bir tüccarim ve atlar develer dolusu malimi diyar diyar tasiyorum.. O duraklardan birisi de Mostar... Pazarina gidip mallarimi birakmisim ve bir hana yerlesip 10 gün kalmaya karar vermisim. :) 

Ne Yenir Ne Icilir: Mostar köprüsünün karsisinda, tarihi sokaklarin arasinda Cevabozinica Koscela isimli bir restaurantta Cevapi (Bosnaklarin geleneksel köftesi) yedik ayran ictik. Balkanlarin tamaminda süt ürünlerini mutlaka ama mutlaka deneyin. Örnegin burdaki ayran süper süperdi. :) 

Para Mara: Convertable Marka (Yani amiyane tabirle Kayme :) ) para birimi kullanilmaktadir. Biz gittigimizde 1 euro 1,95 Kayme civarindaydi. Sehir yeme icme bakimindan oldukca ucuz. Dolu dolu bir porsiyon köfte ve ayrana 2,5 euro ödersiniz. 

Nereleri Görmek Lazim: Mostar'in yerel pazari, Mostar Köprüsü, Kuyumcular carsisi, Koska Mehmet Pasa Camii, Eski Hamam, Müslüm Bey Konagi.





Ezgi Karaca
07.07.2016

Lets Continue To Make Memories... :)

2 Ekim 2016 Pazar

KARADAG (MONTENEGRO) - KOTOR

KOTOR

Yaklasik bir aylik aradan sonra kaldigim yerden devam ediyorum.. Hele su Balkanlari bir bitirelim de daha yazacak coookkk yer var :) Evet nerde kalmistik? Budva'dan Kotor'a dogru yola ciktik... Kisacik bir yolculuktan sonra Kotor'a variyoruz.. Buralara ucakla gelmek isteyenlere ise kisa bir not: Podgorica havalani her iki sehrin tam ortasinda kaliyor ve her iki sehir de taksiyle cok kazik yemeden gidilecek bir mesafede. Kotor anlatilmaz gösterilir diyerek ilk resmi paylasiyorum. (Farkettim ki ilk resim güzel olunca o yazim daha cok okunuyor, o yüzden elimde cok süper bir kapak resmi olmayinca internetten aliyorum haberiniz olsun :) )




Genel Bilgi

Kotor, Karadag'in güzel mi güzel sahil sehirlerinden bir tanesi... Yaklasik 23 bin nüfuslu bu sehre girer girmez cocuklugumda izledigim sövalyeli cizgi filmler aklima geliyor... 2.000 yillik bir sehir düsünün ama 2.000 yillik oldugunu hissettiginiz bir sehir... Ilk gördügümüz yer ortacaga ait kaleyi cevreleyen 4,5 km uzunlugundaki duvar... Duvarin bir kenari su, diger kenari kale.. Tipki prensesin kaldigi, ejderha ile korunan kaleler gibi... 



Duvar kenarindaki kalabaligi takip ederseniz 3 adet kale girisinden en islegini otomatikman bulmus olacaksiniz... Kale kapisinda ise Tito'nun su güzel sözü sizi selamlayacak: "Bizim olani vermeyiz, baskasinin olani isemeyiz." Acaba bu sözlerde Barbaros Hayrettin Pasa'ya bir gönderme mi var diye düsünmeden edemiyor insan :) Kendine bir kez daha hayran biraktiriyor Tito...

Sehir ve bu büyüleyici kale Unesco'nun dünya mirasi listesine aliniyor. 1979'da büyük yikima sebep olan depremin hemen ardindan ise Unesco, kaleyi "tehlike altindaki dünya miraslarinin oldugu kirmizi listeye" aliyor (ceviriyi almancadan yaptigim icin listenin adinin tam bu oldugundan emin degilim)... Gel zaman git zaman depremde yikilan yerler orjinali gibi ayaga kaldiriliyor sorun da bitiyor...

Kalenin icinde ise bambaska bir dünya var... Ah bir de insanlarin elbiseleri ortacaga ait olsa kendimi gercekten zaman makinasi ile ortacaga isinlanmis gibi hissedebilirdim...

Ac ayi ne oynar ne gezer diyerek kalenin icinde deniz mahsülleriyle ünlü oldugunu duydugumuz bir restauranta oturuyoruz. Balik carsinin orda Konton veya Kanton isimli bir restaurant (hahaha kendi notlarimi okuyamadim :) )... Hayatimin sonuna kadar deniz mahsülü börtü böcek yiyebilirimmm!!!




Kotor Denilince Akla Gelenler

Karnimiz tok sirtimiz pek sehrin mutlaka görülmesi gereken bir yapitina yürüyoruz... Saint Tryphon, yerel adiyla Stevi Tripun katedrali... Bu kadetedral Adrija Saracenis tarafindan, 809 yilinda sehrin koruyucusu oldugu düsünülen Saint Tryphon'a ithafen yapiliyor... Aziz Tryphon'un kemikleri ise Istanbul'dan ait oldugu yere seneler sonra getiriliyor. 



Kotor denilince benim aklima Kaptan-i derya Barbaros Hayretti Pasa geliyor.. Bildigim kadariyla sehri denizden Hayretti Pasa, karadan ise baska bir pasa kusatiyor ve bu sehri vergiye bagliyorlar...

Avrupa'nin en eski eczanelerinden birisi de kale icerisinde yer almaktadir.



Ziyaretcisine Notlar

Nasil Bir Sehir: Bir yani sarp daglar, bir yani adriyatik ve kocaman bir kale ile insani yüzlere yil öncesine götüren sakin, dingin cok guzel bir sehir. Bir haftasonu tatili icin gayet ideal.

Ne Yenir Ne Icilir: Tabi ki de denizden cikan hersey!!! Biz kale icindeki balikci carsisinda bir restauranta oturduk. 2 kisilik karisik deniz mahsülleri tabagi, salata 2 bira bir kola siparis ettik toplam 65 Euro ödedik. Istanbul'da yasayanlarin standartlarina göre cok ucuz degil ama cok pahali da degil bence. 

Para Mara:  Karadag AB üyesi olmamasina ragmen ülkenin para birimi Euro 'dur. Karadag diger Balkan ülkelerine kiyasla; Kotor ise ülkenin diger sehirlerine kiyasla daha turistik olmasi sebebiyle daha pahali ancak daha önce de bahsettigim üzere Istanbul kivaminda bir pahaliligi var diyebiliriz. 

Nereleri Görmek Lazim: Kotor Kalesi, Saint Tryphon (Stevi Tripun) katedrali, Saat Kuleleri. Ha bir de mutlaka sehrin tepesine cikip manzaraya tepeden bakmali...





06.07.2016
Ezgi Karaca

Lets continue to make memories...

13 Ağustos 2016 Cumartesi

KARADAG (MONTENEGRO) - ULCINJ ve BUDVA

ULCINJ ve BUDVA 

Arnavutluk'un yilan kivrimlarini andiran yollarini takip ede ede aksam üzeri Karadag'daki ilk duragimiza olan Ulcinj'e, diger adiyla Ülgün'e variyoruz. Sadece gece hayatini görme firsati yakaladigimiz bu kücük sehirle ilgili arkadaslara söyleyebilecegim iki sey var: Sevgili kiz arkadaslar, erkek arkadaslarinizla, eslerinizle bir tatile cikmayi düsünüyorsaniz gelmeyin buraya.. Kötü hissedersiniz yani... Rakipler epey kuvvetli :) Tek teselliniz erkek arkadasinizin Slav kadinlarinin ilgilenecegi kadar yakisikli olmamasi olur bence :) Ha illa ki gelecekseniz topuklu ayakkabi getirin!!! Erkek arkadaslara da söylemeden gecemeyecegim tutturmusunuz Rusya, Ukrayna, zevksizsiniz ya da yeterince gezmeden karar veriyorsunuz :) Saka bir yana Ulcinj'in gece hayati müthis canli... Ben biraz Foca'ya benzettim ilk bakista.. Adriyatik sahili boyunca, cafeler agzina kadar bakimli güzel kadinlar ve yakisikli adamlarla dolu, her yerden müzik sesleri, kahkahalar yükseliyor... Sahilin hemen üstünde ise kocaman bir kale... Bu seyahatin en cok güldügüm ve eglendigim gecesi olmasi bakimindan da ayri bir yere sahip benim icin :) 






Gec yatmamiza ragmen sabahin köründe caki gibi ayaktayiz! Ilk duragimiz Budva'ya ve ardindan da Kotor'a gitmek üzere yola cikiyoruz.

Genel Bilgi

Öncelikle kisaca Karadag hakkinda bildiklerimizi paylasalim... Karadag yaklasik 600 bin nüfusu ile Balkanlar'in en kücük ülkelerinden. Eski Yuguoslavya'yi olusturan 6 Cumhuriyetten biri iken Yugoslavya'nin dagilmasiyla birlikte önce Sirbistan - Karadag adi ile federal bir yapida Sirbistan ile birlikte kaliyor sonra da bundan tam 10 yil önce (2006) bagimsizligini ilan ediyor. Galiba Türkiye pasaportu olanlarin vize almasina gerek bulunmuyor.



Gelelim Budva'ya... Budva Adriyatik sahillerinde ki en eski sehirlerden bir tanesi. Mitelojiye göre sehir 2500 yil önce Sur Krali Agenor'un oglu, Zeus'un gözdesi Europa'nin ise kardesi olan Kadmos tarafindan kurulmustur. Gercekte ise M. Ö. 4. yy'da kuruldugu tahmin edilmektedir.

Budva 20 bine bile ulasmayan nüfusuyla kücük bir sahil kasabasini andiriyor.. Sizi bilmem ama ben dag ile denizin bulustugu ve hatta mümkünse ayni kareye girebildigi her yerden cok hoslanirim. Budva'da bunlardan bir tanesi...Muhtemelen halkin gecim kaynagi da agirlikli olarak turizmdir. Zira hem denizi, sahilleri hem de sahil kenarindaki eski kalesi ile her yil binlerce turistin bu sehre akin ettigi dogrudur.



Kalenin de bulundugu tarihi bölgenin adi Stari Grad... Stari Grad 1979'daki depremin ardindan neredeyse yerle bir oluyor... Bunun üzerine kale tekrar restore ediliyor ancak restorasyon aslina uygun yapilmadigi icin kale Unesco korumasi altina alinmiyor.. Yine de insani alip yüzlerce yil önceye götürmeyi basarabiliyor... Kalenin icinde kaybola kaybola saatlerinizi gecirebilirsiniz.. Dar sokaklar, cafeler, butik magazalar sürekli burda kalma hissi uyandiriyor..



Budva Denilince Akla Gelenler

Epey arastirdim Budva denilince aklimiza kim gelmeli diye.. Arastirmalarim sonucsuz kaldi, öyle kaydadeger bir isim bulamadim ancak son duragimizda anladim ki Budva denince insanin aklina artik Holywood starlari geliyor. Nasıl mi? Sveti Stefan adasi diye bir ada var.. Karaya oldukca yakin ama öyle caninizin istedigi gibi elinizi kolunuzu sallayarak girebileceginiz bir ada degil burasi... Zira tamamen Ortacag sehirlerini andiran bu ada 1960'lardan beri ünlülerin ugrak yeri... Kimler kalmamis ki? Kirk Douglas, Sofia Loren, Carlo Bruni, Marylin Monreo, Taylor Liz vs. 90'li yillarda siyasi durum yüzünden gözden düsmüs ancak Karadag'in bagimsizligini müteakkip Aman Resorts grubuna uzun bir süreligine kiraya verilmis.. Grup adayi restore etmis ve tekrar kullanima acmis.. Kullanima acmis dediysek öyle senin benim gibi siradan halka degil.. Sadece zenginlere de degil (En dandik odanin geceligi 1500 USD mis sanirim :)) hem zenginlere hem de referansi kuvvetli olanlara acmis... Yani parasi neyse verelim kalalim olmuyor bir de referansinin kuvvettli olmasi lazim! Efendime söyleyeyim bir Brad Pitt bir Angelina Jolie gibi tanidigin varsa gel buyur :) Neyse züürdün kaleminin bu kadar yoruldugu yeter, uzaktan cekilmis bir resim de okuyucuya yeter bence :)


Ziyaretcisine Notlar

Nasil Bir Sehir: Yaz tatilinde deniz kenarina gideyim, otelde yatayim, sezlongda uzanayim baska da birsey yapmayayim diyenlerdenseniz o zaman bence Bodrum'a gidip kazik yiyeceginize buraya gelin, hem degisik bir yer de görmüs olursunuz :) Ne gece hayati Bodrum'u aratir ne de Adriyatik Ege'yi :) Ayrica Türk sosyetesinden sikildiysaniz Avrupa sosyetesi verelim :) 

Ne Yenir Ne Icilir: Hamburger veya Balik. Kalenin ici kazik, disi ucuz..

Para Mara: AB üyesi olmamasina ragmen Euro kullaniliyor. Diger Balkan ülkelerine göre pahali ancak Avrupa ve Türkiye'ye göre daha ucuz...10 Euroya bir ögün cikar

Nereleri Görmek Lazim: Eski sehir, Kale, gece hayati :)



06.07.2016
Ezgi Karaca

Lets continue to make memories...

8 Ağustos 2016 Pazartesi

ARNAVUTLUK - TIRAN (TIRANA)

TIRAN

Seyahatimizin ücüncü gününde, sabahin erken saatlerinde Arnavutluk'a dogru yola koyuluyoruz... Ohri gölünü cevreleyen yoldan dolana dolana giderken Enver Hoca döneminde yapilan ve ülkeden kacmak isteyenleri pat diye vurduklari kücük askeri signaklari görüyoruz... Enver Hoca dönemini uzun uzun anlatacagiz panige gerk yok :) Arnavutluk yollarinda nasil bir yer ile karsilasacagimi düsünüyorum.. Baskenti muhtemelen cok güzel, "gelismis" bir sehir olmali...Eee malum simdiye kadar gördügüm Balkan sehirleri standartlarimi epey yükseltti :) Bakalim görelim, gezelim bilelim :) Ilk resim calinti kalanlar benden!


Genel Bilgi

Tiran'a geldigimizde moda deyimle "hayaller Paris gercekler Tiran" durumunu yasiyoruz :) Kisacasi sasirtici derecede geri kalmis bir sehir.. Konuya Arnavutluk ile ilgili genel bilgiler vererek baslayalim hemen. Arnavutluk ilginc bir ülke, tarih meraklilari icin de sanki bir deney odasi... Kendi milletini en cok baska ülkelere kaptiran ülke.. Diger bir degisle Arnavutlar dünyanin dört bir yanina dagilmis durumda, söylenenlere göre koca Arnavutluk'ta yasayan Arnavuttan daha cok Arnavut diger ülkelerde yasamakta. Tekerlemeye gel :) Bu durum bayraklarina da yansiyor... Büyük Arnavutluk idealinin simgesi olarak kartalin bir basi doguya diger basi ise batiya dönük. Kartallardaki 25 adet tüy ise ülkenin kurucularindan Iskender Beyin iktidarda kaldigi dönemi simgeliyor... Arnavutlar kendilerine Siptar (Shqiptar) diyorlar biz ise Arnavut...Anlatilanlara göre Arnavut kelimesinin tarihi Osmanli dönemine rasgeliyor.. Arnavutlar Osmanli döneminde bürokrasi kadrolarinda önemli yerlere gelmisler...Bu beyler namuslu ve güvenilir olarak bilinirlermis..Bunun da etkisiyle Ar (namus) ve Navut (sirtini dönmeyen) kelimelerinin biraraya gelmesiyle "Arnavut" türetilmis. (Bu noktada rehberimizin yalancisiyim dogrugunu teyit edecek kaynaklari arastiramadim :()



Tiran ise hepimizin bildigi üzere Arnavutluk'un baskenti ve yaklasik 800 bin nüfusu ile en büyük kenti.

Tiran Denilince Akla Gelenler

Tiran'a öglenin ortasinda günes taa en tepedeyken variyoruz... Ac ayi oynamaz diyerek sehrin göbeginde Euro gecen tek restauranta gidip makarna, pizza yiyor, serinlemek icin de Gässer isimli yerel birayi iciyoruz... Sonra basliyoruz sehri turlamaya... Ilk duragimiz sehrin ortasindaki Iskender Bey heykeli. Tiran deyince ilk aklimiza gelen isim Iskender Bey (Gjergje   Kastrioti) , Arnavutlarin ulusal kahramani. 1400'lü yillarda babasi Yuvan tarafindan Osmanli'ya devsirme rehin olarak verilen Gjergje, sarayda II Murat'in emrine verilir. Zamanla Müslüman olan ve Iskender adini alan bu zat, Fatih Sultan Mehmet'in en yakin okul arkadaslarindan birisi olur... Ancak bizzat Fatih'in Arnavutluk'a görev icin gönderdigi Iskender Bey yasadiklarinin kininden olsa gerek Arnavutluk'ta Osmanli'ya isyan bayragini ceker ve bagimsizligini ilan eder... Hatta kecilere gece vakti mesale takip kalabalik ordu görünümü yaratarak savasi kazandigi söylenir. 1443 yilindan 1468'de ölümüne kadar Arnavutluk'a Osmanli'nin cöreklenmesini engeller.. 



Arnavutluk denilince akla gelen bir diger isim de Enver Hoca... Kendisi 1908 yilinda, o zaman Osmanli topraklari sinirlarinda olan Arnavutluk'un bir sehrinde Bektasi bir ailenin oglu olarak dünyaya gelir. Fransa'da aldigi egitim sirasinda komunizm ile tanisir... II. Dünya savasi basladigi sirada memleketine döner... O sirada Arnavutluk Italya tarafindan isgal edilmistir... Bir süre kendi tütüncü dükkaninda fikirleri cercevesinde halki örgürler... 1941 de Emek Partisi kurulur... Enver Hoca 1946 yilinda Arnavutluk Halk Cumhuriyetinin baskanligina getirilir... Gel zaman git zaman, ona revizyonist buna revizyonusit herkesle arayi bozar.. Ne Tito'yu ne Mao'yu ne Stalin'i begenir... 1940 larin ikinci yarisindan sonra , Kuzey Kore ziyaretini mütaakip ülkenin kapilarini dis dünyaya kapatir... Hatta söylenenlere göre ülkenin tek radyo kanalinda sanki Brezilya ile Arnavutluk takimlari Dünya kupasi maci yapiyormus gibi yayin yaptirir, maci Brezilya takimi 1-0 yenereken mac sonunda Arnavutlarin ataga gecmesiyle 3-1 bitirir... Halkta bu macin ciddi ciddi oldugunu ve kendilerinin yendiklerini sanir... Arnavutluk Enver Hoca döneminde resmi din olarak ateizmi secer... Bu dönemde tüm kiliseler ve camiler, dogal olarak bugünün tarihi eserleri yikilir... Günümüze kadar sadece Ethem Bey cami ayakta kalmistir... Enver Hoca 1946'dan 1985'e, yani ölümüne kadar iktidarda kalir... Bu sürecte ülke amiyane tabirle tüm dünyadan bir haber yasar gider...Bu kapali dönemin tüm etkilerini Arnavutluk'un irili ufakli sehirlerinde iliklerinize kadar hissetmek mümkün... Enver Pasanin ölümüyle liberalizm saldirir ülkeye... Hep ayni hikaye degil mi... Sosyalizm kaka liberalizm harika (!) Liberalizmin göze carpan temsilcisi de mercedes arabalari bence :) Ne bileyim daha tam da hayallerde ki kadar liboslasamamis zenginlesememis bu ülke de Mercedes sayisi oldukca fazla.. Okudugun bir kitapta sebebini söyle anlatiyordu: Arnavut mafyasi, Italyan mafyasi ile kardes kardes calisiyor..3-5 binin varsa gidiyorsun Arnavut mafyasina bir mercedes diyorsun onlar da hay hay diyor, Italya'daki mafya dostlara bir telefon... Onlar da caliyorlar bir mercedesi hooppp gönder Tiran'a...  

Tiran Bektasiligin Balkanlar'daki merkezi.. Atatürk'ün tekke ve zaviyelerin kapatilmasi kanununu takiben Bektasi dedelerinin bir kismi buraya gelip yerlesiyor. Genis genis yollari kominizm / sosyalizm tarihi olan tüm sehirlerdeki ile ayni...Asagidaki resim de Enver Hoca'nin öldükten sonra gömülmesi icin yaptirdigi piramit.. Ancak hicbir zaman buraya gömülmemis...




Biliyorum bu sefer cok yazi oldu ama anlatmadan gecemeyecegim bir hikaye daha var hem bu sefer ki komik :) Tiran da sehrin ortasinda büyük bir apartman var... Enver Hoca döneminde apartman ahalisi evi boyatmak ister.. Bir araya gelirler ne yapsak ne etsek... Önce herkes farkli bir renk önerir sonra oylama yaparlar cogunlugun istedigi mavi renge boyanmasina karar verilir... Ancak ne zaman boyanacak... Yine ortak akilla su karari verirler: Herkes ne zaman bütcesi uygun olursa o zaman boyasin... Bu karari uygularlar ancak asagidaki resimde de görülecegi üzere herkes kendisi, bütcesine göre farkli zamanlarda aldigi, mavinin farkli tonlari ile boyar ve ortaya böyle komik bir manzara cikar :)



Ziyaretcisine Notlar

Nasil Bir Sehir: Kominizm ve sosyalizmi deneyimlemis ülkeleri merak edenler mutlaka ugramali ancaaaakkkk laylaylom gezelim diyenler, yiyelim icelim diyenler, iki tarihi eser görelim diyenler hiiiiiccccc gelmesin :) 

Ne Yenir Ne Icilir: Koca sehirde yemek yenecek cok az yer var hele de Euro harcamakta israrci iseniz meydanin ortasindaki Tayland restauranta gideceksiniz pasalar gibi makarna, pizza yiyeceksiniz, Arnavutluk birasi Gässer'den iceceksiniz. Ha bir de tatli sevenlere duyurulur: Trilice tatlisi bu memlekete özgü bir tattir denenmelidir. Arnavut cigerinin ise ne oldugunu bile bilmiyorlar! Biz 2 pizza, 1 makarna, 2 corba, 1 kola, 2 bira, 1 de Triliceye toplam 22 Euro ödedik.  

Para Mara:  Lek para birimi kullanilmakta. Euro Lek paritesi bu satirlar yazildigi sirada 1/135 kivamindaydi. Para harciyacak pek bir yer yok.. Hatta hediyelik esyaya isteseniz dahi para harcayamazsiniz cünkü buzdolabi miknatisi disinda hicbirsey yok :) 5 Euro'ya  da cok güzel yemek yer icersiniz.. 

Nereleri Görmek Lazim: Iskender Bey Heykeli, Ethem Bey Cami, Saat Kulesi, Parlemento, Ulusal Müze, Opera ve Bale Binasi, Basbakanlik Binasi. 



05.07.2016
Ezgi Karaca

Lets continue to make memories...

7 Ağustos 2016 Pazar

MAKEDONYA - STRUGA ve OHRID

STRUGA ve OHRID


Kalkandelen'den yola cikip güneye, Ohri gölünün yanindaki iki güzel sehri görmeye gidiyoruz.. Ilki Struga, ikincisi ise Ohrid..


Genel Bilgi

Ohri gölünün yagmur sulariyla yükselmesini engelleyen Kara Dirin nehri, Struga ilini ikiye bölmekte ve Arnavutluk sinirinda Beyaz Drin ile bulusarak Adriyatik'e dökülmektedir. Struga Arnavut ve Müslüman nüfusunun agirlikta oldugu, yaklasik 65 bin nüfuslu, turizm ile gecinen bir sehir... Ohri gölü, acik denize siniri olmayan bu ülkenin nefes almasini sagliyor.. Öyle göl dedigime falan bakmayin yüz ölcümü 358 km.. Su masmavi, berrak, tertemiz, cilgin yüzülesi...1979 yilinda göl UNESCO tarafindan Dünya Kültür mirasi listesine alinmis. Ekosisteminde o yöreye özgü 200'den fazla tür oldugu yazilmakta. Kara Drin nehri üzerindeki Sairler Köprüsü ve Sairler Parkinda fotograf cekilmeden ayrilmiyoruz :)



Struga'da malesef cok uzun kalamiyoruz.. Bir kac resmin ardindan gölün diger kenarindaki daha büyük ve daha turistik sehir olan Ohrid'e geciyoruz. 42 bin nüfusuyla Ohri gölünün cevresindeki en büyük yerlesim yeri olan Ohrid'in nüfusü agirlikli olarak Makedon ve Hristiyanlardan olusuyor...Sehirde 365 adet kilise ve sapel oldugu söylenmekte...Su olurda yerlesim eskilere dayanmaz mi? Ohrid'in antik dönemden bugüne uzanan cok eski bir tarihi var...



Ohrid Denilince Akla Gelenler

Ohrid denilince ilk bahsetmek istedigim isim Resneli Niyazi...Kendisi hepinizin bildigi üzere devrimci tarihimizin önemli isimlerinden birisi... Ittihat ve Terakki Cemiyetinin önemli isimlerinden bir tanesi, zira 1908'de II. Mesrutiyetin ilan edilmesinde, emrindeki askerlerle Makedonya daglarindaki mücadelenin cok büyük önemi var.. Yeri gelmisken iki tane hikaye anlatmak istiyorum.. Resneli Niyazi Bey, daglardaki mücadelesi sirasinda bir geyigin ayagindan yaralandigini görür, ici kaldirmaz geyigin ayagini sarar ve iyilestirir... Geyik vefali dost cikar ve Resneli'nin yanindan hic ayrilmaz.. Sehre inse dahi! Bir gün Istanbul'a gelir yaninda geyigi ile... Bu durum o zamanin kiraathanelerinde top trend konu olur :) Herkes bu geyigin muhabbetini yapar.. "Geyik muhabbeti yapmak" deyimi de söylenenlere göre buradan gelir... Bir de malesef ölümü ile ilgili bir hikaye var.. Balkan savasini takiben Istanbul'a dönüp Ittihat ve Terakki'nin siyasi calismalarinda yer almak ister ancak muhtemelen kendisinin Istanbul'a gelmesinden rahatsiz olan bir grubun destegi ile bizzat cemiyetin görevlendirdigi korumasi tarafindan öldürülür.. Ölümü hala aydinlatilamamis bir vaka olup hepimizin bildigi su cümleyi de deyimlestirmistir : " Ne sehittir ne gazi pisi pisine gitti Niyazi!" Neyse konudan cok saptik sanirim :) Kisacasi Resneli Niyazi Bey bu bölgenin yetistirdigi devrimcilerimizdendir. Ohrid'i icimize sindire sindire gezmeye basliyoruz...



Akdeniz'in bir sahil kasabasini andiran bu güzel sehri adimlarken binlerce yillik tarihi iliklerimize kadar hissediyoruz.. Eski evleri ve arnavut kaldirimlari ile Ohrid gelen herkese kucak aciyor gibi... Ohrid denilince akla gelen bir diger isim de Aziz Kril.. Kril alfabesini, hristiyanligi yaymak icin bulan bu zat daha sonra Aziz ünvanini aliyor. Hak etmis bence :) Sehir turumuzu Tarihi Cinar Meydanini, Ayasofya Kilisesini, Aziz Klemus Meydanini, Eski Türk Konaklarini ve Antik tiyatroyu görerek tamamliyoruz... Sonra ver elini Ohri gölündeki tekne turu... Herkes yüzüp güneslenirken bize de kedinin cigere baktigi gibi teknenin üzerinden göle bakmak düsüyor :)




Bence sadece Makedonya degil Balkanlar denilince insanin aklina hemen Tito geliyor... Josip Boroz Tito ve partizanlar, Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyetinin kurucusu.. Bölgede etnik ve dinsel kutuplasmanin yasanmadigi tek dönem Tito'nun baskanligindaki 1953-80 yillari diyebilirz... Tito'nun iktidarda oldugu bu sürecte Yugoslavya ekonomik anlamda büyük bir hizla kalkiniyor ve Avrupa'nin ilk 3 büyük ekonomisi arasina giriyor.. Örnegin araba üretiminde Almanya ile yarisir duruma geliyor... Üretimi tek bir sehirde degil o günkü Yuguoslavya sinirlari icerisinde kalan ve bugün ayri devletlere ait olan farkli sehirlerde yapiyor.. Böylece ülkenin her tarafini ayni anda kalkindiriyor...Insana ve emege deger veren bir lider.. Ohrid cevresinde bir sürü kaplica insaa ediliyor ve tüm halkin tatile cikmasini zorunlu tutuyor.. Simdilerde hayal etmesi bile imkansiz.. Tekne turunda kendisinin de yazlik evini görme firsatimiz bulunuyor... Tito'yu az da olsa okumadan, tanimadan gezerseniz buralari birseyler hep eksik kalacak... Kendisi Balkanlari bir cam küreye benzetiyor... Korktugu tek sey ise ölümünden sonra bu cam kürenin kirilip parcalanmasi... Malesef 1980'lerden sonra Balkanlarin nasil bölünüp, parcalandigini; insanlarin birbirlerin acimasizca katlettigini hepimiz yasayarak gördük...



Otelimize yerlestikten sonra, bir dusla yorgunlugumuzu atip, güzel güzel giyiniyor ve Ohrid'den aldigimiz incileri takarak Makedon gecesine katilmak üzere tekrar yollara düsüyoruz... (Ohrid balik pulundan yapilan incileri ile meshur fiyatlari da oldukca makul.. Kendinize ve sevdiginiz kadinlara almadan dönmeyin derim :) ) Biljavani Zvari restaurantta bir yandan salata, mezeler, köfte, tavuk, tatli ve makedon rakisindan olusan yemegimizi yerken diger yandan da Makedonya'nin yerel danslarini izliyoruz... Ilerleyen saatlerde rakinin ve davulcunun gaziyla herkes sahnelerde, Ankaranin baglariyla göbek atmalarda... 





Ziyaretcisine Notlar

Nasil Bir Sehir: Yaz tatiline Marmaris yerine olmasa da Mersin yerine gelinebilecek bir sehir :) Ohrid gölü o kadar yüzülesi ki klavye yetmez anlatmaya... :) 

Ne Yenir Ne Icilir: Dedigim gibi Makedon gecesine mutlaka katilmak lazim oarada tüm geleneksel yemekleri ayni anda tatma imkaniniz oluyor.. Makedon rakisini da mutlaka deneyin ancak sakin bizim rakiya benzer birsey beklemeyin bildigin Rom gibi... Makedon gecesini deli gibi yiyip icerek 40 Euroya kapatirsiniz :) Bir de Kursunlu Handa bir Türk kahvesi veya cay..

Para Mara: Denar para birimi kullanilmakta. Euro Denar paritesi bu satirlar yazildigi sirada 1/60 kivamindaydi. Istanbul'da 200 TL verip kalkacaginiz aksam menüsünü burada 40 Euroya kapatirsiniz.. Cok turistik oldugu icin heryerde Euro ile alisveris yapabilirsiniz.. Ohrid incileri de kolye küpe takimi 15 Euro ile 200 Euro arasinda degisen fiyatlara sahip... 

Nereleri Görmek Lazim: Struga: Kara Drin baraji, Sairler köprüsü ve Parki. Ohrid: Tarihi Cinar Meydani, Ayasofya Kilisesi, Aziz Klemus Meydani, Eski Türk Konaklari Antik Tiyatro, Aziz Pant Alemon Kilisesi. 




04.07.2016
Ezgi Karaca

Lets continue to make memories... :)

MAKEDONYA - KALKANDELEN (TETOVA)

KALKANDELEN


Büyük Balkan turumuzun ikinci gününde Matka Kanyonundan sonra Kalkandelen diger adiyla Tetova ikinci duragimiz... Ancak Kalkandelen'e varmadan önce tek seritli, dolambacli ve yokus yollarda kisa bir mola veriyoruz (Meknünte on Ctpaxa adli cafe) ...Yolda yöreye özgü ama bize de pek yabanci olmayan pisi, beyaz peynir ve ayran üclüsünü nefes almadan mideye indiriyoruz... (Genel anlamda Makedonya'da hayvancilik gelismis oldugu icin süt ve et ürünleri cok lezzetli, bir o kadar da ucuz)...



Genel Bilgi


Kalkandelen, Sar daglarinin eteklerinde, Pena nehrininse yani basinda, Arnavut nüfusunun agirlikta oldugu, Makedonya'nin Üsküp ve Manastir'dan sonra 3. büyük sehri. Büyük dedigime bakmayin nüfusu 100 bin bile degil :) Adini Osmanli askerlerinin kalkanlarindan aldigi söyleniyor.

M.Ö 168 yilinda Roma Imparatorlugunun topraklarina katilan Tetova'da malesef cok fazla Roma dönemi eseri göremedik... 1452 yilinda Osmanli himayesine katilan sehire Osmanli eserleri damgasini vurmus diyebiliriz. Osmanli'dan sonra bir süre onun bunun himayesinde ardindan da sirasiyla Yugoslavya Kralligi (1918-1943), ve Sosyalist Yugoslavya Cumhuriyeti (1943-1991) ve Makedonya cumhuriyeti sinirlari icerisinde kalmistir. 



Tetova Denilince Akla Gelenler


Kalkandelen'de mutlaka görülmesi gereken eserlerden birisi Alaca camidir. Adini nerden aliyor acaba diye düsünmemize hiiicc gerek yok cünkü camiyi görür görmez anlayacaksiniz :)

Anlatilanlara göre, Alaca Cami Tetova'li iki kiz kardesten birisinin ölümcül bir hastaliga yakalanmasi üzerine yaptirmaya karar verdigi bir cami. Kiz kardesinin bu kararina katilan diger kiz kardeste tüm ceyiz parasini caminin yapina harcamis.. Kadin elinin degdigi belli olan caminin hem disi hem de ici cok güzel rengarek desenlerle bezenmis, minicik ve tertemiz...




Kalkandelen denilince akla gelen en önemli isimlerden bir tanesi de Sersem Ali Baba veya Server Ali Baba... Kendisi, Haci Bektas Veli'nin ögrencilerinden birisi ve Kanuni Sultan Süleyman'in ilk esi Mahidevran Sultanin da agabeyi... 1532 yilinda Tetova'ya gelen bu bektasi babasi Harabati Baba Tekkesini kurar... (Ancak Harabati Baba Tekkesi ismini Sersem Ali Babadan sonra gelen dededen alir) Sersem lakabinin ise ilginc bir hikayesi vardir. Rivayete göre Kalkandelen'e gelmeden önce Osmanlinin en yüksek makamlarindan birisi olan Vezirlik makamini, gördügü bir rüyadan etkileneren birakip dervis olmak ister. Bu istegini Kanuni ile paylasinca Kanuni kendisine "Sen sersem misin? Vezirlik birakilirda Dervis mi olunur?" der kendisi ise "Arzum budur birakin bana Sersem Ali desinler" diye cevap verir.. Mahidevran Sultanin ise saraydan sürüldükten sonra agabeyinin yaninda bu Tekke'de yasadigi söylenir..





Sevgili blog, Harabati Baba tekkesinde hayatimin en ilginc tecrübelerinden birisini yasadim... Ilk defa bir Dervis ile Imamin cok derin bir sohbetine sahitlik ettim... Dervis Abdülmüttalip Harabati Baba Tekkesinde yasiyor, emekli imam Ahmet Dede Toprak ise turumuz katilimcilarindan bir tanesi.. Evet bir dervis ile bir imam kardesligi, dostlugu, barisi öven bilgelik dolu bir sohbete koyuldular biz de kafamizdaki keskelerle nefes almadan onlari dinledik.. Keske dünyadaki tüm din adamlari onlar gibi olabilseydi.. Dinler bölücü, ayristirici degil de kucaklayici, kapsayici ve hosgörülü olabilseydi...O zaman binlerce yildir süren bu savaslarin sebebi de ortadan kalkacakti muhtemelen... Keskelerle Dergah'tan ayriliyoruz ve ben de bu yaziya iki güzel insanla anilarimi sonsuzlastirdigim bir resimle son veriyorum...





04.07.2016
Ezgi Karaca

Lets continue to make memories